Bu makalemizde hangi durumda hangi tazminatın teminat altına alındığını yani “kaza yaptım, sigortadan para alabilir miyim?” sorusunu inceleyeceğiz. Öncelikli olarak bedensel zarar nedeniyle tazminatın ne olduğunu açıklamak gerekmektedir. Geçirmiş olduğunuz trafik kazası sebebiyle, tarafınızda meydana gelen ve doktor raporu ile ispatlanmış can varlığınızın eksilmesidir. Bu eksilme kelime manası uyarınca oluşagelen tüm zararları ve ölümleri kapsamaktadır.
Trafik kazası neticesinde oluşan zarar veyahut ölüm; sigorta şirketleri tarafından teminat altına alınmaktadır. Günümüzde zorunlu mali mesuliyet sigortası yani trafik sigortası her araçta mevcuttur. Trafik sigortası yanında kasko adı altında ihtiyari mali mesuliyet sigortası da birçok araçta mevcuttur. Oluşa gelen kazada ise uğranılan bedensel zarar trafik sigortası yahut kasko tarafından teminat altına alınmaktadır.
Bedensel Zarar Nedeniyle Tazminat Davaları Nasıl Açılır?
Türk Borçlar Kanunu’nun 46. maddesi uyarınca bedensel zarara uğrayan kimse büsbütün veya kısmen çalışamamasından ve ileride ekonomik yönden uğrayacağı yoksunluktan kaynaklanan zarar ve ziyanı ile bütün masrafları isteyebilmektedir. Bu madde uyarınca aşağıdaki kalemler bedensel zararlar nedeniyle tazminatlardır:
- Geçici iş göremezlik nedeniyle iş ve kazanç kaybı
- Sürekli iş göremezlik (kalıcı sakatlık) nedeniyle çalışma gücü ve kazanç kaybı
- Tedavi giderleri ve tüm iyileşme sürecinde yapılan her türlü masraflar
- Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar
- Manevi zararlar
Yukarıda yer alan tazminat kalemlerinin hangi şartlarda sigortadan tahsil edilebileceği hangi durumda yalnızca kazaya karışan diğer sürücüden istenebileceği kanunda belirtilmemiştir; bu nedenle mutlak surette alanında uzman bir sigorta avukatı ya da trafik kazası avukatı ile takip edilmesini tavsiye ederiz.
Bedensel zarar nedeniyle açılacak olan tazminat davalarında ilk dikkat edilmesi gereken husus davanın sigortaya mı yoksa kazadaki şahsa mı açılacağıdır. Burada önemli olan husus kaza tespit tutanağının düzgün düzenlenmesi ve alanında uzman sigorta avukatları tarafından incelenmesidir.
Dava Süreci Nasıl İşler, Potansiyel Sonuçlar Nelerdir?
Trafik kazası sonrası açılacak olan davalar hakkında 3 adımlı bir yöntem izlenmektedir.
- İlk Adım: Alanında uzman sigorta avukatı ilk adım olarak tazminat hakkınızın olup olmadığını belirleyecektir. Yukarıda izah ettiğimiz tazminat kalemleri kanuni düzenlemeler ve içtihatlar sonucu belirlenebilecektir. Dolayısıyla her kazada oluşan bedensel zarar tazminat kapsamına girmemektedir. Bu nedenle, mutlak surette alanında uzman bir sigorta avukatı ya da trafik kazası avukatı ile takip edilmesini tavsiye ederiz.
- İkinci Adım: Alanında uzman sigorta avukatları tarafından tazminat talebine uygun olup olmadığı konusunda yapılan değerlendirme sonucu olumlu ise, sigorta şirketine veyahut mahkemelere gerekli başvuruların yapılması, adli işlemlerin oluşturulması ve takibini sağlamak gerekmektedir. Kaza yaptım, sigortadan para almak istiyorum diyorsanız bu süreç toplanan delillere göre 1 ay-3 ay arasında sürmektedir. (Maddi tazminatlar bakımından)
- Üçüncü Adım: Son adım olaraksa ilgili makamlarca hesaplanan tazminat miktarı hakkında mutabakat ve tahsilatı yapılmaktadır. Sigorta şirketince, Sigorta Tahkim Komisyonu’nca veya mahkemece hesaplanan miktar yapılan itirazlar ve başvurular neticesinde nihayete erdiğinde tahsilat aşamasına geçilmektedir.
Bedensel Zarar Nedeniyle Tazminat Davasında Suç Unsurları Nelerdir?
Trafik kazalarında yaralanma mevcut ise ilk yapmanız gereken şey polise, jandarmaya veyahut acil servise ulaşmanızdır. Devamında polis veyahut jandarma tarafınızın ifadesini alacak ve şikayetçi olup olmadığınızı soracaktır. Müşteki veya müşteki-şüpheli olarak vereceğiniz ifadede karşı tarafın fiilinden dolayı şikayetçi iseniz ifadeniz bu şekilde düzenlenecektir. İşbu ifadenin alınması sebebi ise Türk Ceza Kanunu 89.maddesinde yer alan “taksirle yaralama” suçudur. Taksirle yaralama suçu, kasten yaralama suçundan bağımsız bir suç olup, fail yaralama sonucunun meydana gelmesini istememekte; ancak göstermesi gereken dikkat ve özeni göstermediği için bu netice meydana gelmektedir. Madde metnini inceleyecek olursak
(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
- Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- Vücudunda kemik kırılmasına,
- Konuşmasında sürekli zorluğa,
- Yüzünde sabit ize,
- Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
- İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
- Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
- Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
- Yüzünün sürekli değişikliğine,
- Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz.
Bedensel Zarar Nedeniyle Tazminat Davası Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/17-351 E. , 2011/386 K. İlamı: Yürürlükte bulunan asgari ücret miktarı düşünülerek maddi tazminata hükmedilmelidir.
“…Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tazminatın hesabında hüküm tarihine en yakın tarihteki asgari ücret miktarının mı, yoksa ödemenin yapıldığı ve avans niteliğindeki ödemeye ilişkin bulunduğu kabul edilen belgenin düzenlendiği tarihteki asgari ücret miktarının mı esas alınması gerektiği, sonuçta tazminatın hangi miktar üzerinden hesaplanacağı, noktasında toplanmaktadır. Vurgulamakta yarar vardır ki, haksız eylemin beden tamlığına karşı işlenmesi durumunda zararın gerçek kapsam ve miktarı zamanla daha iyi belirlenebileceğinden, zararın tespitinde ve yapılacak hesaplamada en uygun tarihin esas alınması gerekir. Konuya ilişkin 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun “Cismani Zarar Halinde Lazımgelen Zarar Ve Ziyan” başlıklı 46.maddesinde aynen; “Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmağa muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir. Eğer hükmün suduru esnasında, kafi derecede kanaat ile cismani zararın neticelerini tayin etmek mümkün değil ise; hükmün tefhimi tarihinden itibaren iki sene zarfında hakimin, tetkik salahiyetini muhafaza etmeğe hakkı vardır.” hükmü yer almakta; Aynı Kanunun “Ölüm Takdirinde Zarar Ve Ziyan” başlıklı 45.maddesinde de: “Bir adam öldüğü takdirde zarar ve ziyan, bilhassa defin masraflarını da ihtiva eder. Ölüm, derhal vuku bulmamış ise zarar ve ziyan tedavi masraflarını ve çalışmağa muktedir olamamaktan mütevellit zararı ihtiva eder. Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir.” Düzenlemesi bulunmaktadır. Bu düzenlemeler göstermektedir ki, mahkemece hüküm tarihindeki duruma göre zarar hesaplanmalı ve buna göre de hüküm tarihine en yakın tarihteki asgari ücret destek hesabında nazara alınmalıdır. Mahkemece yapılan hesaplama ve varılan sonuç ise bu belirlemeye uygun değildir. O halde, mahkemece yapılacak iş; hüküm tarihine en yakın tarihteki asgari ücretin tespiti ile destek tazminatının hesaplanması yönünden bilirkişiden ek rapor alınıp, sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır.”
Y 17. HD Esas : 2016/6738 Karar: Manevi Tazminat Zenginleşme aracı değildir.
“…Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacı… için 30.000,00 TL, … için 20.000,00 TL, … için 20.000,00 TL olmak üzere toplam 70.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 04.04.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere göre davalı vekilinin tüm ve davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir. Dava trafik kazası nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Manevi tazminat zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki talep hakkındaki hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesi amaçlanmalı ve bu sebeple tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte olayın meydana geliş şekli de gözönünde tutularak, 6098 sayılı B.K.’nun 56. maddesindeki özel haller dikkate alınarak, hak ve nesafet kuralları çerçevesinde bir sonuca varılmalıdır. Zira, M.K’nun 4.maddesinde, kanunun takdir hakkı verdiği hallerde hakimin hak ve nesafete göre hükmedeceği öngörülmüştür.Belirtilen hususlar dikkate alındığında, davacılar için ayrı ayrı takdir olunan manevi tazminatın bir miktar az olduğu görülmüş ve hakkaniyete uygun bir manevi tazminata hükmedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir. Davacı vekilince temerrüt faizi olarak ticari faiz istenilmiş, ancak mahkemece yasal faize hükmedilmiştir. Oysa, zarara neden olan araç şirket adına kayıtlı olup ticari nitelikte kamyonet olduğundan, dava konusu haksız eylemin TTK.’nun 3.maddesi uyarınca ticari iş niteliğinde bulunmasına ve dava dilekçesinde avans faizi talep edilmesine rağmen, 6100 sayılı HMK’nin 26. maddesine (mülga 1086 sayılı HUMK’nin 74. maddesi) ve talebe aykırı biçimde yasal faize hükmedilmesi isabetli olmamıştır. Davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığı, aralarında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunanların usul ekonomisi ilkesi dikkate alınarak birlikte dava açtıkları durumda da esasen birden fazla dava olduğu dikkate alınarak; her bir davacı yönünden lehine hükmedilen tazminat miktarına göre kendisini vekille temsil ettiren davacı lehine; reddedilen her bir dava yönünden de davalı lehine ayrı ayrı vekalet ücreti taktir edilmesi gerekmektedir.”
Y21H:E:2016/699 Karar 2016/326: Manevi Tazminatın miktarı üzüntüyü hafifletici olmalıdır
“Öte yandan, Gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin Duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir. Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir. Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370) Bu açıklamalardan olarak somut olayda, davacı vekilinin 29/01/2010 tarihli hesap raporuna karşı bir itiraz ileri sürmeyip, ıslah dilekçesinde, anılan bilirkişi raporunda müvekkilinin zararının belirlendiği yönünde beyanda bulunması üzerine, davalılar lehine usuli kazanılmış hak oluştuğundan, mahkemece bu 29/01/2010 tarihli hesap raporunda belirlenen maddi tazminat miktarına hükmedilmesi gerekirken, usuli kazanılmış hak aşılarak fazlaya karar verilmesi doğru olmadığı gibi, davacı yararına hükmedilen 20.000,00 TL manevi tazminat da fazladır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.”
Y 4. HD E.2016/644 – K.2016/3007: Birden çok kişi tarafından meydana gelen zararda müteselsil sorumluluk hükümleri uygulanmalıdır.
BK.. `nın 50 ve 51. maddelerinde haksız eylemin ve bunun sonucunda doğan zararın birden fazla kişi tarafından meydana getirilmesi durumunda zarar görenin dilediği takdirde eyleme katılanların birisinden, birkaçından veyahut tamamından zincirleme olarak sorumlu tutulmalarını isteme hakkına sahip bulunduğu düzenleme altına alınmıştır. Aynı hüküm 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesinde de tekrar edilmiştir. Bu kapsamda; davalılar dışında dayanışmalı olarak başka sorumluların da bulunması davalıların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Mahkemece, Dairemizin 14/03/2013 gün ve 2012/5113 esas ve 2013/4682 karar sayılı bozması gereğince inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bozma kararına uygun olmayan şekilde yazılı gerekçeyle davanın reddedilmiş olması doğru görülmemiş kararın bozulması gerekmiştir.
Siz de fikrinizi belirtin